TÜPRAG'ta Felakete Davetiye Çıkartabilecek İhmal İddiası!
Avrupa'nın en büyük altın yatağının işletildiği Kışladağ Altın Madeni Uşak Halkını tedirgin etmeye devam ediyor. Altın madenini işleten TÜPRAG'ın elde ettiği gelir oranında Uşak'a ayırması gereken payı ayırıp ayırmadığı tartışıladursun bir yandan kanser vakalarının Ulubey ve Eşme civarında son yıllarda arttığı iddiası diğer yandan da bir sonraki yazımda aktaracağım üzere bazı Kışladağ Maden çalışanlarında görülen kanser vakaları yine maden civarında bazı tarım ürünlerinin tadının bozuk olduğu iddiaları halkın kafasını kurcalamakta; yetkililerdense konuya ilişkin hiç bir açıklama maalesef yapılmamaktadır.
Kopyala-yapıştır haberciliği yapmaktan çok öteye gidemeyen Uşak basınının geneli ise nedense bir türlü olup biteni gör(e)memektedir. Ne Uşak Valiliği ne İl Özel İdaresi ne İl Sağlık Müdürlüğü ne Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ne kolluk kuvvetleri ne de sözde çevreci ya da benzeri konularda duyarlı sivil toplum örgütleri ya da siyasiler TÜPRAG konusunun üzerine git(e)memektedir.
Geçtiğimiz aylarda BARO'da yapılan bir basın toplantısında metalurji ve jeoloji mühendislerince ortaya atılan iddialar; özellikle yine yazı dizimin bir başka bölümünde ele alacak olduğum maden çevresindeki köylüden toplanan kan tahlillerinin kaymakamlık binasında jandarma zoruyla tahlilleri toplayan kişiden alındığı iddiası yenilir yutulur olmayıp burası hukuk devleti değil mi sorusunu akıllara getirirken ve insanımızı ürkütürken yetkililerin iddiaları yalanlamadığı gibi bu iddialara ilişkin herhangi bir açıklama yapmamaları ya da soruşturma başlatmamaları kafa karışıklığını artıran argümanlar olarak karşımıza çıkmakta...
Bu yazımda sizlere 2010 yılında meydana geldiği bilgisine eriştiğim vahim iddialardan sadece birisinden bahsedeceğim. Altın madeninin tepede bir su deposu var. Deponun %70'i yangın gibi durumlar için ayrılırken %30'u temizlik ve içme suyu gibi genel tüketim alanlarında kullanılmakta... Siyanür (ADR) rafinerinin bulunduğu yerdeki tuvalet musluk suyuna solüsyon karıştığı tespit ediliğ tam üç ay boyunca madendeki musluk suyunun kesildiği ve siyanürün sızdığı yerin tespiti ve önleminin alındığı iddia edilmekte... Üç ay süren bir çalışmanın ardından siyanürün depodan arıtıldığına ve tekrar sızma durumunun önlendiğine kanaat edildikten sonra suyun yeniden kullanıma açılarak musluklara verildiği iddia edilmekte...
Bu iddiaları asıl ilginç hale getiren ve ürküten boyut ise siyanürün suya karıştığını bir mühendisin tuvalette taharet sırasında anlamış olması ve kendisinde meydana gelen yanmadan şüphelenerek suyun tahlil edilmesinin ardından ortaya çıktığı iddiasıdır.
Ayrıca buna benzer bir başka vahim iddia ise 2008 yılı içerisinde meydana gelen toprağa siyanür sızdığı ve fakat zamanında tespit edildiği için olası büyük bir tehlikenin önlendiği... İddiaya göre liç sahasına serilen mebranın üzerine topraktan önce çakıl seriliyor, çakılın oksitli çıkması ve mebranı delmesi üzerine siyanür mebranı aşarak deliklerden toprağa sızıyor. Bu durumu erken farkeden yetkililer derhal üzerindeki çakılı topluyor ve daha sonra delinen mebranı sağlam mebranla değiştirerek işlemi devam ettiriyor.
Burada ortaya atılan iddialar şayet doğru ise (ki bu iddialar Uşak Haber Merkezi'nde yayınlanıyor) ya zamanında fark edilmese nasıl bir boyuta ulaşacağını düşünmek bile insanı ürkütmekte! Ayrıca böylesi tehlikeli bir zehir (ki temas ettiği insanı aynı gün içinde öldürebilecek güce sahip olduğu bilinmekte) ile altın çıkarılan bir madende böyle bir ihmal nasıl yapılır ya da bu ve benzeri ihmallerin tekrarı yaşanırsa nelere mâl olabilir sorularının cevabını insanın düşünesi bile gelmiyor.
İlgili ya da yetkililer Altın Madeninin ülke ya da kent ekonomisine katkısını tartışadursun, maden civarındaki köylüler madende çalışan olabilmek için sıraya geçedursun, bazı siyasi parti il başkanları firmanın resmi avukatlığını üstlenedursun, bir çok kamu kurum ve kuruluşu madeni işleten firmadan belli konularda maddi destek isteyedursun; bir insanımız siyanür yüzünden hayatından olursa ya da sağlığını yitirirse bunun vebalini kim ödeyebilir? Uzun vadede çevre ilçe ve köylerde gerek tarım mahsüllerinde gerek hayvanlarda ya da insanımızda problemler oluşmasına sebep olursa, bugün kentin ya da kendisinin maddi hesapları uğruna sessiz kalanlar o zaman vicdanlarını nasıl rahatlatacaklar?
Gelinen noktada ilgili ve yetkililerin sessizliğini anlamak hiç ama hiç mümkün değil. Ancak biz Uşak Haber Merkezi ekibi olarak her konuda olduğu gibi bu konuda da kimilerine göre işgüzarlık kimilerine göre ise ucuz kahramanlık örneği göstererek üzerime düşeni yapmaya devam edeceğiz. Eleştirenler, haksız bulanlar, para sızdırmaya çalıştığımızı düşünenler ve bu yönde dedikodumuzu edenler hatta yazımın altına yorum atanlar mutlaka olacaktır; ancak dileyen ucuz kahramanlık desin, dileyen işgüzarlık, dileyen ise çıkar amaçlı yazı yazıyor desin ben şunu iyi biliyorum ki bu yazıları bana yazmamı vicdanım emrediyor; ve yazmaya devam edeceğim.
Adamın yazdığı her cümle" iddia edilmekte " diye bitiyor. Memleketimde yazarlık nerelere düşmüş, çok vahim...