Türk Milletine Ağıtlar Yazdırabileceğini Sananlar, Bu Milletin Yazdığı Destanlarda Figuran Olacaklardır!
Geçtiğimiz aylarda "Gülene Acıyorum Devlete Şaşıyorum" başlığı ile yayımlanan makalemde, Türk Devleti'nin işleyiş mantığına ilişkin düşüncelerimden bazı tüyolar vermiş ve okurlarıma farklı pencerelerden bakabilme imkanı sunmaya çalışmıştım. Bu yazımda da yine benzer bir üslup ile öngörülerimi ve düşüncelerimi siz okuyucularım ile paylaşarak, Milletçe zor günler geçirdiğimiz ve kafalarımızın oldukça karışık olduğu şu günler de; hem biraz moral ve umut vermek, hemde refleksleri ve zihinleri diri tutmanıza katkı sunmak istediğim bir yazı kaleme aldım acizane....
Geçtiğimiz gün ziyaretime gelen Güneydoğu'da görevli bir Devlet görevlisi arkadaş ile sohbetimiz esnasında arkadaşım, özellikle Siirt ve Hakkari'nin ilçelerinde sanki Devlet yokmuş gibi bir izlenim oluştuğunu, polislerin adeta sadece karakoldan lojmanlarına gidip gelen, hiç bir şeye müdahale etmeden vakit dolduran görevliler haline getirildiğini, PKK'nın bazı ilçelerde kurulan çadırlarda, kendilerince mahkemeler kurarak, halkın kendi aralarındaki problemlerini çözmeye arabulucuk etmeye yönelik bir takım davranışlara büründüğünü, hatta asker yazar gibi dağa çıkmak isteyenleri PKK'ya kaydettiklerini aktardı. Özellikle geceleri bir çok ilçenin sokaklarının güvenliğinin olmadığını ve asayişin bile problemli olduğunu da söyleyen arkadaşımın sarfettiği cümleler bize Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde işlerin hiçte iyi gitmediği konusundaki intibamızın haklılığını gösterdi ve endişelerimizi artırdı. Kaygılanmakta haklı olduğumuzu ispat eden öyle cümleler kurdu ki, sizlere buradan aktarma şansım yok. Kaldı ki bu anlattıklarımın benzerlerini TV'lerde haberleri takip eden insanlar görebiliyor. Ya da bahsettiğim bölgelerdeki tandıklarından orada olan bitenle ilgili bilgi alanlar zaten bizlerin bu kaygılarına ortaklar ve endişelerimizi paylaşmaktalar.
Türkiye adeta Duyun-u Umumiye dönemini yaşıyormuşta milletin haberi yokmuş gibi bir hava var. Şimdi bu yazdığım cümleyi okur okumaz içinizde; "Ne münasebet Gayri Safi Milli Hasılmız Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'a göre 10.000 ya da Başbakan Davutoğlu'na göre 18.000 Dolar civarında, memleketin her yerine TOKİ ev yapıyor, binlerce klometre duble yol yapıldı, onlarca üniversite açıldı, sağlık alanında ciddi gelişmeler var, her eve internet girdi bu yüzden yazdığını kırk bin kişi okuyabiliyor" gibi cümleler kurarak serzenişte bulanlar elbette olabilir. Onlara neden Duyunu Umumiyeyi adeta yeniden yaşıyoruz izah etmem gerek. Lütfen ben leb demeden Çorum'un Sungurlu'sunun Bahşı'lı köyünün leblebisi demek istedin diyen okuyucularım bana niye izah ediyorsun anladık kısa kesseydin demesinler.
Memleketimin 80 yıllık birikimi olan Kamu İktisadi Teşekkülleri; Telekom 3 yıllık karına mukabil bir bedelle Lübnan'lı bir şirkete satıldı. TEKEL Rakısı 202 milyon dolara özelleştirildi. O zaman bazı yetkilier, depoda bulunan şişeler bile daha fazla eder diye ferevan etmişti. Tekel Rakıyı, Devletten satın alanlar, kısa süre sonra 2 milyar 100 milyon dolara Amerikalılara sattı. TEDAŞ özelleştirildi, Trabzon limanı başta olmak üzere limanlar tersanelerimizin çoğu satıldı, Madenlerimizin tamamına yakını Eldorada Gold, Rio Tinto gibi yabancı firmalara adeta üste para vermek sureti ile teslim edildi. Bankaların tamamına yakını yabancı yatırımcıların eline geçti. Yine sigorta şirketleri ve pek çok televizyon kanalı da yabancıların eline geçti. TELSİM İngilizler'e satıldı. Çok uzatmayacağım GOOGLE'ye peşkeş çekilen KİT'ler derseniz uzun uzun listeleri karşınızda bulabilirsiniz. Tüm bunların yanı sıra Türkiye'de son on yılda en çok para kazananlar; madenler ve bankalar olarak kayda geçti. Yine geçtiğimiz aylarda bizzat Ekonomi Bakanı'nın yaptığı açıklamaya göre; Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu yıl 220 Milyar dolar üzerinde faiz ödemesi yapmak zorunda. 220 milyar dolar demek ne demek? Başka bir deyişle 220 Milyar doları 70 milyona bölsek kişi başı 3140 dolar gibi bir rakamı halkımızın tamamına dağıtabiliriz. Yani bahsettiğim para millete eşit şekilde bölüştürülse ve dağıtılsa, iki çocuklu bir aile yaklaşık olarak 12 bin 500 dolar parayı cebine koymuş olacak. Denizcilik, madencilik, bankacılık, sigortacılık, enerji, akaryakıt, iletişim derken son dönemlerde gelinen nokta da, hayvancılık ve tarım sektörü de yabancıya terkediliyor. Rençberimiz, köylümüz litre maliyeti altmış kuruş bile olmayan mazota 3 buçuk liranın üzerinde vergi ödeyip, litresine 4 liranın üzerinde bir para ödeyerek satın aladursun, eti de ithal eden buğdayı da ithal eden bir ülke haline getirildik. Yani hayvancılık ve tarım sektörleri de yabancıya teslim edildi diyebiliriz. Elimizde kala kala; kısmen geri dönüşüm, kısmen tekstil, deri, hizmet ve inşaat sekötrü kaldı. Bu saydığım sektörlerin dışında Türk'ün elinde olan iki tane daha sektör sayamazsınız. Ama yabancıya teslim edilen sektör örneklerini artırabilirsiniz.
Neden Duyunu Umumiye dönemini yaşadığımızı söylediğimi destekleyen başka veriler de var elimizde elbette. Avrupa Birliği'ne gireceğiz hayali ile beraber iç işlerimizi Avrupa'nın istediği şekilde dizayn ettik. Bütün yasalarımızı AB'ye uyum süreci çerçevesinde değiştirerek Avrupa normlarına uydurduk. Yani iç işlerimizi AB'ye teslim ettik. Dinler Arası Diyalog faaliyetleri çerçevesinde gençlerimizi hristiyanlık limanı ile karşı karşıya bırakacak icraatlere imza attık ve binlerce Türk gencini küfrün batağına saplanma tehlikesi ile başbaşa bıraktık. "Bayrak bez parçasıdır, Vatan dayak yemediğin yerdir" gibi sözler sarfedebilen insanlara hocaefendi gibi vasıfları layık gören bir ülke haline geldik.Yine dışişleri politikamızı BOP'a Eşbaşkan olduk diye caga satarken Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail endeksli bir hale getirdik. Sıfır sorun diye çıktığımız yolculukta sorunumuzun olmadığı bir komşu ülke bırakmadık. Komşu ülkelerin hepsi ile problemli hale geldik. Devletimizin Cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletlerin toplantısında boş sandalyelere konuşuyor. Başbakanı, diğer dünya devletlerinin Devlet Başkanı ya da Başbakanlarının gözleri önünde Fransa Cumhurbaşkanı Hollende tarafından görmezden geliniyor ve mahçup ediliyor. Bebek katili teröristbaşı Abdullah Öcalan bizzat Devlet yetkilileri ile pazarlığa oturuyor ve "Sayın Öcalan" hitabına mazhar olan APO'nun itibarından endişe ettiğini, Devletimizin bakanı ulu orta söylüyor ve kameralar önünde "Sayın Öcalan'ın itibarını düşürüyorsunuz şeklinde" ikazda bulunuyor. Bunun yanısıra yüzlerce yıldır kardeşçe yaşadığımız Kürt kökenli vatandaşlarımızla birbirimize olan bakışımızda ciddi değişiklikler meydana getirilmek isteniyor. On yıl önce askerimizin başına çuval geçirilmesi ile başladığımız sürecin bizi getirdiği nokta ortada. Sanırım Duyunu Umumiye şartları derken kastımı sizlerde anlamışsınızdır.
Ülkemizdeki Tüm Bu Olumsuzluklara Karşın Olumlu Gelişmeler de Yok Değil Elbette!
Bu sırada hiç mi olumlu gelişmeler olmadı sorusuna yanıt vermemiz de gerekir. Elbette ki var; yukarıda zikrettiğim duble yollar, üniversiteler vs dışında olumlu ve umut verici gelişmeler de var. Birincisi sokağa inip halkın nabzını yokladığım da ciddi bir uyanış sezinlemekteyim. Konuştuğum herkes kaygılı ve olan bitenden ciddi oranda rahatsız. Yani sanırım bu yaşananlara Devletin göz yummasının sebebi uyutulan bir milletin uyanmasına vesile olmakmış, diye düşünüyorum. Kaldı ki gerek yabancılar mülk satışı hususunda, gerek madenlerin yabancılara teslim edilmesi ya da orman arazilerinin peşkeşi gibi hususlarda rot balansı görmüştük. Bunun yanı sıra Rusya ile başlayan Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleme aldığı Milli Ekonomi Modeli tezinin yankıları da dünyada dalga dalga yayılmakta. ABD'nin dolar imparatorluğunun çökertilmediği sürece bu dünyayı sömürmesine asla dur denilemeyeceğini yıllardır ülkemizde anlataduran ilim ve fikir adamı Prof. Dr. Haydar Baş'ın kadroları, Baş'ın sesini Putin'e duyurmayı başardı. Putin, Baş'ı ve kadrosunu DUMA Meclisine davet ederek Rus yetkililerin Baş'ı dinlemelerini sağladı. Baş'ın önerilerini ciddiye alan Rusya; kadınlarına ev hanımı maaşı vermekle başladığı Milli Ekonomi Modeli serüvenine olumlu sonuçları gördükçe devam etti ve şu anda dünyayı tek kutuplu dünya olmaktan adeta Milli Ekonomi Modeli sayesinde güçlendirdiği ekonomisi sayesinde kurtardı. Dünya artık tek kutuplu değildi. Rusya daha sonra Çin, Suriye, Hindistan, Kolombiya, İran gibi dünya ülkeleri ile alışverişleri dolar üzerinden yapmamama, kendi milli paraları üzerinden ya da takas yöntemleri kullanarak yapma kararı aldı. Yani Rusya'dan sonra bir çok dünya ülkesi de MEM'den nasiplenmeye başladı. Yunanistan'da iktidara gelen Syriza da AB ve ABD'nin şartlarına uymayacağını dile getirerek Milli Politikalar uygulayacağının sinyallerini verdi. Yine Syriza ile de BTP Genel Başkan Yardımcılarından Fuat Şengül'ün görüştüğüne ilişkin verilen bilgilerde gözönüne alındığında Yunanistan'ın da Milli Ekonomi Modeli'nden yararlanmak isteyebileceği tahmin edilmekte. Mısır'da Suriye'de olan biteni de göz önüne aldığımızda dünyada emparyalizmin ya da kapitalizmin adı her neyse çökeceğinin önümüzdeki yüzyılda Dünya politikasının farklı şekilleneceğinin sinyallerini gözlemlemekte ve ciddi anlamda ümitvar olmaktayız. Umarız milletimiz de kapitalizmin panzehirinin Haydar Hoca'da olduğunu görür bir an önce de ayıkır diyerek bu paragrafı da sonlandırıyorum.
Hükümetin Paralel ile Mücadelesi 2004'te alınan MGK Kararı Gereğiydi, 30 Ekim'deki MGK'da NAKŞİBENDİ Tarikatı İle Mücadele Kararı Alındı!
Yukarıdaki paragrafta zikrettiğim olumlu gelişmelerin dışında son bir kaç yılda meydana gelen başka olumlu değişimlere de kısa kısa değinmek istiyorum. 2000'li yılların başından beri, sakıncalı fikirler yaydıklarını tespit ettiğim ve o tarihten bu yana kendi çevremde yada imkan verilen her yerde tehlikelerine dikkat çektiğim Gülen Cemaati hareketi, nihayet Recep Tayyip Erdoğan ve ekibince de sakıncalı ilan edilmek zorunda kalındı. Erdoğan; devlet içerisinde kadrolaşmasına göz yumduğu ve her fırsatta maddi manevi destek olduğu Gülen hareketini paralelci ilan ederek,bu harekete karşı başlattığı mücadeleden, Devletin de desteğini alarak, mutlak bir zaferle çıktı. Gülen cemaati, en azından sosyal manada bitirdi. Gülen cemaati ya da yeni adı ile paralel hareket, bundan böyle asla sayıca artamaz ve Türkiye'de varlık dahi gösteremez. Bu arada geçtiğimiz 30 Ekim tarihinde toplanan MGK'da alınan kararlar da yine milletimiz adına yüz güldürür nitelikte. Bu konu Vedat Orhan'ın önümüzdeki haftadan itibaren yayımlanacak olan yazı dizisinin konusu olduğu için ben pek değinmeyeceğim. Ama şimdiden şunu söyleyebilirim; İngiliz bağlantılı olduğu bilinen ve Türk tarihi boyunca fitne kaşımaktan asla geri durmayan bazı dini akımlar ve sözde tarikatler (Menzil, İsmailağa, İskender Paşa gibi) ile de Devlet mücadele başlatacak. Bundan böyle bütün cemaat meşrep, tarikat gibi akımların sadece asli görevlerine dönmeleri sağlanacak, Devlet içerisinde kadrolaşmalarına ya da siyasette söz sahibi olabilmek adına partilerde konuşlanmalarına izin verilmeyecek. Yani Devlet dışarıdan güç yada akıl alarak kendi içerisinde palazlanmaya çalışan, sonra da dış güçlere hizmet etme yada onların kontrolüne girme ihtimali olan akımlar yada hareketler ile mücadeleye devam edecek ki bu da şahsen bence çok olumlu bir gelişmedir.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın İstifası ve Politik Hayata Girmesini Nasıl Okumalıyız?
Bilindiği üzere geçtiğimiz günlerde görevinden istifa eden MİT Müsteşarı Hakan Fidan politikaya atılmaya hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tasvip etmediğini söylemesine rağmen istifa eden Fidan'ın politikaya girişinin her işinde olduğu gibi bu işinde de devletten habersiz olamaz elbette. Bilindiği üzere tarihte politikaya girmiş hiç bir MİT Müsteşarı yoktur. Hepsi de emekli olsalar ya da görevlerini bir şekilde terketselerde bir sır küpü olarak deneyimlerinden bilgilerinden zaman zaman yararlanılan Devlete hizmeti ömrü boyunca bu yolla da olsa sürdüren isimler olmuştur. Hakan Fidan'ın politikaya girme kararı hiç şüphesiz Devlet içerisinde istişare konusu edilmiştir. Fidan'ın bu kararı kendi kafasına göre vermiş olabileceğini de hiç sanmıyorum. En azından ben Fidan'ın politikaya girişini, Devletin başta Güneydoğu Anadolu bölgesindeki problemler olmak üzere yaşanan gelişmelere gösterdiği bir refleks olarak okumaktayım ve Devletin politikayı bizzat içine girerek yönlendirme kararı aldığı kanaatindeyim. Bu da demektir ki politika sahnesi şenleniyor, bu da demektir ki politika sahnesi eskisi kadar kolay olmayacak ve meydanlar birikimli insanlarla tanışacak.Yani Devlet politikanın içerisine yerleştirdiği bazı isimler ile artık politikaya da yön vermeye başlayacak.
Demem o ki bizde atasözüdür; Yiğit düştüğü yerden kalkar ve bu millet hep düştü denilirken ayağa kalkmıştır. Bu seferde eminim ki bu sancılar doğum sancısıdır. Eminim ki bu karartılar hayrın alametidir. Türk Milleti yeni bir Mustafa Kemal doğrucaktır ve dimdik ayağa kalkacaktır. Bugün Milleti bölme topraklarını parçalama hayali görenler, gördükleri düşlerden kabuslarla uyanacaktır. Daha önce yazmıştım bir daha yazıyorum Devrin Lord Curzon'u şunu bilki bu kez o kağıdı katlayıp cebine koymayacaksın bu kez o kağıdı yemeye mecbur olacaksın. Bir başka yazımda zihin fırtınasına devam etmek üzere hepinizi Allah'a emanet ediyor, saygılarımı sunuyorum.
is as haydar bas...supersin cavusoglu super..
hakan fidan ın siyasete girmesi son 50 yılın en büyük siyasi devrimidir...
arkadasım senın o dedıgın olaylar 80 ler 90 larda kaldı,bu haydarın usagını kim öldursun ya komık olmayın,cumhurbaskanımızın dedıgı gıbı hep tencere tava bunlar :)
ne sag , ne sol yasasin alkol....... ayrica bosverin artik sagi ve solu ortalik kari kiz dolu.. :))
parti devleti oluştu parti devleti siz cok daha insanı kandırın.akp nin uşaktaki uygulamalarda öyle, eğitim ve sağlık başta...sendika memursen işler akpsen..taşeronda müracat işkur değil akpliler..hadi hak ve adalet açısından bir babayiğit yorum yazsın yanlış diye..
akp liler arasında anket yapılsa ve sizi acıtan en muhalif yazar kim diye sorsalar kesin çavuşoglunu söylerler.yazdıklarınızın kesinlikle karşı bir cevabı yok.gün gibi herşeyi ortaya döküyorsunuz tebrikler
bu günkü iktidarın yaptığı uygulamaların hiçbirisi demokrasi bilinci ve kültürüyle izah edilemez. yalanla, kandırmayla, iftirayla, baskıyla, zulümde adeta kutup yıldırı durumuna gelmişlerdir. psikolojik harekat uygulamaktadırlar. dün söyledikleri bu günü, bu gün söyledikleri yarını, bugün yaptıkları dün yaptıklarını tutmamaktadır. bir çelişkiler yumağına bürünmüşler türk milletine bir deli gömleği giydirilmiş ve türk milleti akıl tutulması yaşamaktadır. bunun en büyük müsebbibi de türk aydınlarıdır. bir ülkede önce ulema, aydınlar bozulur sonra devlet adamları bozulur, sonra halk bozulur. eğer aydın bozulmazsa, devlet adamını denetlerse halkla bütünleşirse devlet adamı bozulmaz.
is as haydar bas...supersin cavusoglu super..