Referandum sonucuna ilişkin şaibe tartışmaları sürüyor. Açıkçası bende YSK'nın hırsızlığa ve hukuksuzluğa göz yumduğunu düşünenlerin arasındayım. Ayrıca yaptığı "Tam Kanunsuzluk" oluşmamıştır açıklaması ile de aslında hukuksuzluğun olduğunu ama tam hukuksuzluk diyecekleri zaman farklı kaygılar sebebiyle hukuksuzluğu dile getiremediklerini ifade etmektedirler anlayana. CHP'nin kurumsal kimliği ile yasal yollardan yaptığı çalışmaları destekliyor ve çıkan bu sonucu kabul edilebilir bulmuyorum. Ancak bu sorunun çözümünün kendi içimizde aranması gerekliliğini düşündüğümü de ifade etmeliyim. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hadi neyse adı üstünde bir Mahkeme yabi hukuki kimliği olan bir kurumsal yapı ya bu Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi'de kim oluyor? Siyasi kimliği olduğu açıkça ortada olan bir kurumun ne haddiymiş bizim iç işlerimize burnunu sokmak. İki yüzlü siyasetini öteden beri ifade ettiğim ve 12 yıllık İktidarı boyunca tek taraflı aşk yaşayan budala aşıklar gibi tavizler verdiği için AKP Hükümetini daha önce sık sık eleştirdiğim Avrupa Birliği de her zamanki iki yüzlü tutumunu sergileyerek Türkiye'yi siyasi denetime tabi tutma kararı veren AKPM'ni destekler mahiyette bir takım yaptırım kararları vermiş. Öncelikle şu soruyu soruyorum; Siz Kimsiniz? Ne haddinize bizim iç işlerimize bu kadar burnunuzu sokmak.
Dağılma sürecine girmiş bir Avrupa Birliği için hala hükümet üyelerinden vazgeçmeyeceğiz türünden açıklamalar duymak samimi söylüyorum tüylerimi ürpertiyor. AKP'nin bu edilgen ve uydu ülke olmaya heveskar tutumlarını bir türlü bırakamamış olması beni hayli endişelendiriyor. İktidara geldikleri günden beri şamar oğlanına döndürülen AKP'nin başındaki siyasilerin bir kısmının hala Avrupa Birliği hedefinden vazgeçemeyiz nevinden açıklamalar yapıyor olması bana göre AKP'nin hala FETÖ'nün elinde olduğu yönündeki tezimi son derece güçlendirir mahiyettedir. Ancak yıllardır AKP iktidarında her şey gönlünce ilerlerlerken AKP'nin sebep olduğu onca hukuksuzluğa, antidemokratik tutuma ve insanlığa karşı suç anlamına gelen politikalara aracılık etmesine ses çıkarmayan Avrupa ne olduysa Türkiye'de Milli politikalara doğru bir yönelme sezinlediğinden midir? Nedir? Birdenbire demokrasi havarisi kesiliverdi ve Türk Milletine ağlama dövüvereyim nevinden avuntular sunarak güya ülkemizdeki demokrasiye sahip çıkıverme yönünde bir eğilim sergilemekte güya.
Bu güne dek gerek PKK'ya gerekse benzeri bölücü siyasi unsurlara hamilik ederken yakaladığımız iki yüzlü Avrupa nasıl olduysa doğruyu keşfetmiş yenice ve Türkiye'de referandum sürecinin demokratik şartlarda gerçekleşmediğini gerekçeleriyle birlikte rapor etmiş dünyaya. Öncelikle belirteyim ki AKPM'nin söylediği gerekçeler ve Türkiye'deki referandum sürecinin hiçte demokratik şartlarda gerçekleşmediği vede sandıkların sayımından tutunda mühürsüz oy pusulularının kabulüne varıncaya değin pek çok gerekçe sebebi ile referandumun sonuçlarının da bu sonuca taşıyan süreç gibi şaibelerle dolu olduğu inkarı mümkün olmayan bir hakikattir ve Amerika'yı yeniden keşfeder gibi bunu dillendirmeye lüzum yoktur. Ancak bu bizim iç meselemizdir. Samimiyetine kesinlikle inanılmayan siyasi kuruluşların referanduma gidilrken yahu OHAL'de referandum mu olurmuş? Demeyenlerin Devlet gücü ile oy istenmesine ses çıkartmayanların şimdi mal bulmuş mağribi gibi ülkemizin itibarına saldırıyor olması da kabul edilemez. Muaviye'nin sarayından Ehli Beyt'e hürmet sözcüklerini Başbakan Binali Yıldırım'ın dile getirdiği (Sözde Halife Mehdi Fetullah İçin hazırlandığı ortaya çıktığı için Muaviye sarayı diye bahsediyorum), birlik beraberlik söylemlerinin hiç olmadığı kadar gür sesle dillendirildiği, Referandum sonrası tem yetkiyi alan Erdoğan'ın Ak Parti'deki Akplileri yada FETÖ'cüleri temizleyeceği beklentisinin zirveye çıktığı, Sincar'daki PKK noktalarının Şanlı Türk Ordusunca bombalandığı ve Türk Milletinin hem bir olma hem de uyanma noktasına gelmesi Avrupa'yı bir hayli telaşlandırmışa benziyor.
Avrupa'nın asıl korkusu ise bütün baskı ve yıldırma politikalarına rağmen %50'lik bir dilime ulaşan Milli cephe yani Hayırcı cephe. Asıl korku bu uyanışın daha çok insanımıza sirayet etmesi ve tam bir birlik şekline dönüşüp muaasır medeniyetler hedefi için Türklerin elbirlik harekete geçmesi ve artık Türk Milletinin algılarının Batı tarafından değil Türk'ler tarafından yönlendirilmesi ve gerçeklerin ortaya dökülmesi. Yani asıl korku Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş ayarlarına dönme eğilimini benimseyerek Atatürk'ün çizgisine yani Ehli Beyt anlayışına dönerek bütün dünya insanlığını barışa ve esenliğe davet edip uyandırması. Ama bana sorarsanız Batı daha bu kabusu çok görecek ve bu kabuslarının gerçekleşmesini asla önleyemeyecek Türk Milleti isteseler de istemeseler de çok büyük yepyeni bir devrim gerçekleştirecek. Baştan beri söylüyorum kimse farkında değil ama gizli ve sessiz bir devrim gerçekleştiriyoruz Milletçe ve sona gelindi artık final sahnesini canlandırıyoruz.
Batı da bu yüzden panik içinde zaten. Önce Evetin çıkması için ne mümkünse yaptılar şimdi de Eveti kabul ettirmek için türlü atraksiyonlar çevirerek Ak Parti içindeki AKP'lileri desteklemenin ve Onların mizansenlerine malzeme vermenin derdindeler. Evetçisi ile Hayırcısıyla Milletçe çağdışılığa, bağnazlığa, hırsızlığa, yolsuzluğa, çocuk tecavüzlerine Hayır diyoruz. Evetçisi de Hayrıcısı da Atatürk'ten hürmet ile bahsetmekte ve O'nun gösterdiği çizgilerde siyaset geliştirilmesi tarafında. Artık Türkiye'de Üniter yapı tartışılmıyor çok şükür. Artık Türkiye'de Atatürk'ün yüceliği de tartışılmıyor. Özellikle Ak Parti Genel Merkezine Atatürk posteri astıran Binali Yıldırım'ın bana sorarsanız bu konuda hayli önemli gayretleri oldu. Elbette ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir FETÖ tezgahı olan Sistem Değişikliği referandumu sürecinde tutunduğu Devlet Adamına yakışır vakurluktaki tutumu ve oyunları bozan akıllı politikaları da görmezden gelinemez. Gerçekten çok büyük siyasi riskler aldı ve kendi siyasi geleceği pahasına Milleti kutuplaştırma yada bölme çalışmalarına geçit vermedi. Daha önce de söylemiştim ama yinelemeliyim Sayın Kılıçdaroğlu kesinlikle Hayırcı cepheyi şu ana dek çok güzel yönlendirdi ve gerçek bir demokrasi zaferi kazanarak dünyaya örnek teşkil edecek bir politik manevra sergiledi. Kendi partisinin dengelerini de gözeterek herkesi kucaklayan hatta Evet diyenleri bile kucaklayan bir anlayış ile FETÖ etkisinde siyaset üreten bazı AKP'lilerin bütün kışkırtma gayretlerine ve hakaretlerine rağmen bu süreçte çok iyi iş çıkarttı. İşte Avrupa'da bizim aklını başına alan yada zaten aklı başında olan siyasilerimizin bu olumlu tutumu taçlandırmalarından endişe ediyor kanaatimce.
Bilindiği üzere AKP İktidara geldiği günden bu yana Ortadoğu başta olmak üzere bütün dış politikalarında kelimenin tam anlamı ile çuvalladı. BOP'a Eşbaşkanlık yaptılar. BOP Sayesinde komşularımızın tamamında iç karışıklık hakim oldu ve türlü terör örgütleri peydahlandı sınırlarımız kevgire döndü. Şimdilerde sorun sadece komşu ülkelerimizde değil malaesef ve mateessüf FETÖ, PKK ve İŞİD başta olmak üzere büyük bir terör belası ile karşı karşıyayız. Ayrıca bir çok komşu ülkedeki imajımız berbat ve ülkeleri harabeye dönen komşularımız malesef düştükleri bu iç acısı durum ile ilgili sadece ABD'yi suçlamıyorular. Türkiye'ye karşı da ciddi bir nahoş bakış yerleşmiş durumda. Üstelik bu ülkeler de yaşayanların kahir ekseriyası Müslüman yani bize en sıcak bakabilecek inancı yüreğinde taşıyan insanlar başlarına gelen felaketler için malesef bizi en azından yöneticilerimizi suçluyorlar ki haksız da sayılmazlar. Yani BOP ile birlikte AKP'nin bütün Ortadoğu politikası da çöktü şimdi de ısrarla Esad'ın varlığını kabul etmeyerek sürüncemeyi ve belirsizliği sürdürmeyi yeğliyorlar her nedense? Oysa yapılması gereken acilen Esad'ın varlığını kabul ederek Rusya İran ve Suriye ile birlikte Birleşmiş Milletler ve ABD nezaretinde masaya oturup bir an önce terör başta olmak üzere bölgemizdeki problemlerin çözümünü konuşmak ve istişare etmek. Ama AKP kel hem nodul derler bizde bir söz vardır o sözü hatırlatan saçma sapan tutumlarında malesef ısrar etmekte.
Dışişleri politikaları sadece BOP'la sınırlı değildi malumunuz AKP'nin. Avrupa Birliği hayali ile gündüz havai fişek patlatan AKP 12 yıl boyunca olmadık tavizler verdi ve her türlü aşağılanma ve hakarete rağmen Avrupa Birliği kapısından ayrılmadı. Alınan netice şimdilerde kendisi zaten dağılmaya yüz tutan Avrupa Birliğine üye ülkelerin hemen tamamına yakını Türkiye'ye karşı son derece olumsuz düşmanca diyebileceğimiz tavırlar içerisine girdi. Son derece küstahça tutumlar sergileyen Avrupa Ülkeleri bu küstah tutumları Türkiye aleyhtarı söylemleri yetmezmiş gibi hem Ege'deki adaları hem de Kıbrıs'ı alma noktasında gaz verdikleri Yunanistan'ı da şımartarak başımıza bela etme derdindeler. Hep söylüyorum Türkiye adeta Duyunu Umumiye şartlarına sürüklenmek isteniyor hatta artık o şartlar yaşatılıyor. Bir adım sonrası içinde bölünme ve işgal senaryoları yazılmakta ki Barzani'nin gerek Kerkük ve Musul'daki hareketlenmeleri ve gerekse ülkemiz sınırlarında göndere bayrak çekme cüretinin kendisine verilmiş olması bu senaryoları güçlendirir nitelikte gelişmeler. Demem oki AKP'nin ülkeyi Avrupa Birliğine sokma hayali suya düştüğü gibi üstelik Avrupa ile ilişkiler de adeta bir kabusa dönüştü. Zaten uçağını düşürdüğümüz ve ülkemizde diplomatı öldürülern Rusya ve Çin gibi ülkeler emin Olun AKP'nin değil Türk Milletinin hatırına ilişkileri sağlıklı yürütebilmek için ne mümkünse yaptılar yapıyorlar bana sorarsanız. Tabi ki o ülkeler de kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek kendi Milli politikalrını ve planlarını uygulamaktalar. Peki ya Türkiye'nin şimdiki planı ne Katar Suudi Arabistan gibi asla güvenemeyeceğimiz ve Devlet gelenekleri henüz oturmamış en azından bizimle bağdaşmayan ülkeler başta olmak üzere Afrika'nın ve Orta Asya'ın ikinci sınıf hatta üçüncü sınıf dünya ülkeleri ile ilişkiler geliştirmek mi? İnanın hayretler içerisinde seyrediyorum ülkemizin Uluslararası arena da düşürüldüğü bu rezil durumu ve adım adım yapalnız bir ülke haline getirilişimizi.
Neyse özetle şunu söyleyerek konumuza dönelim. Artık Türkiye'nin AKP'den kurtularak bağımsız bir ülke olduğunu hatırlaması ve karşılıklı çıkarlar ve ortak akıl doğrultusunda acilen dışişleri politikalarını daha Milli hale getirmesi gerekmektedir. Anlaşılan oki FETÖ tarafından çepeçevre kuşatılmış, şantaj ve tehditlere boyun eğmiş göbeğinden bağlı omurgası olmayan politikacılar tarafından yönetilen AKP ile bağımsız Türkiye olmak ve Milli politikalar izlemek neredeyse imkansız. Gelelim asıl mevzuya bildiğiniz üzere AKPM isimli siyasi bir kuruluş ülkemizde 16 Nİsan tarihinde gerçekleşen sözde Evet- Hayır referandumu ile ilgili bir çalışma yapmış ve bir rapor yayınlayarak Türkiye'nin siyasi denetim sürecine yendien alınması kararı verdiklerini açıkladı. AKPM'nin yıllardır hukukun katledildiği demokrasinin hiçe sayıldığı ülkemizde olan bitene seyirci kalırken bu dönemde konuya bu kadar çok ilgileniyor olması hayli manidar. Evet çıkması için ellerinden geleni yapan Batılı ülkeler ne hikmetse şimdi de referandum sonucunun şaibeli olduğu konusunda bizimle hemfikir hale geldiler.
Evet Türkiye yönünü asla Batıdan çevirmemeli ve Batı medeniyetinden de Doğu medeniyetinden de eşit şekilde beslenmeli ve kendi muassır medeniyet hedefine ulaşmak için her iki dünyadan da her anlamda istifade etmeli. Ama asla ne Doğu neden Batı bloğuna bağımlı hale getirebilecek politikalara yönelmemeli. Elbette ki Batı'dan öğrenecek çok şeyimiz var Batının da bizden öğreneceği pek çok şey olduğu gibi. Batı'nın bize olan ihtiyacı gibi Batı'ya da bizim ihtiyacımızın olduğu pek çok hususun olduğu muhakkak. Ama Avrupa Birliği ekseninde bu ilişkileri yürütmemiz bana göre şart değil. Her Avrupa ülkesi ile karşılıklı çıkarlarımız doğrultusunda barış şartları ve hukuk çerçevesinde şeffaf ilişkiler yürütebiliriz.
Avrupa Birliği gibi ütopik bir hayale aldanıp iç ve dış politika belirlemek yerine Avrupa Birliğine girme şartı olarak bizden istenen iyileştirmeler varsa yada ülkemizin gelişimini sağlayacak olumlu talepler varsa bunları pekala Avrupa Birliği denetim yada gözetimi olmadan da başarabiliriz. Türkiye'nin Rusya Çin Hindistan Birezilya, Suriye, İran gibi ülkelerin oluşturduğu bloğu da Batı bloğunu da görmezden gelme lüksü olmadığı her iki dünya ile de münferit yada toplu ilişkileri pekala Milli politikalar çerçevesinde geliştirilebilir. Ama Türkiye asla tam bağımsızlığından hukukun üstünlüğü ve Millet egemenliğinden tavzi vermeden bu ilişkilerini yürütmelidir. Kapalı kapılar ardında yapılacak kirli ittifaklar yada gizli pazarlıklara malzeme olmamak için ne mümkünse yaptığı gibi ülkemiz bu tür karanlık ilişkilere de asla tevessül etmemelidir.
Referandumda şaibe var mıdır? Buz gibi de her tarafı şaibeli bir referandum süreci yaşadık ve ben bunu en başında haykırmış ve CHP'yi ve Hayırcı cepheyi bu konuda uyarmıştım. Malesef dediğime geldik ve bize yenildiniz dediler çıktılar üstelik yenilmediğimizi ispat etmeye çalışır hale getirirken atı alan Üsküdar'ı geçti deyiverdiler. Atı alanı Üsküdar'dan çeviririz çevirmesine de bunu yaparken de kendi ülke haysiyetimizi de şımarık Batıya asla çiğnetemeyiz. Hayırcı cephe artık Türkiye'nin en az 50'sini oluşturabilmiştir ve Milliyetçisi, Atatürkçüsü, Kürdü Çerkezi ile en sağından en soluna bütün siyasi fraksiyonlardan insan bir araya gelerek Tek Adam rejimine Hayır demeyi başarabilmiştir. Bütün baskı cebir ve hile şartlarına rağmen üstelik OHAL süreci gibi zorlu bir süreçte Türk Milletinin en az yarısı gür bir sesle Cumhuriyete ve değerlerine sahip çıkma azmini ortaya koymuştur. Kaldı ki Cumhuriyet'le ve Atatürk'le hiç bir problemlerinin olmadığını Evetçi cephede ilana mecbur edilmiştir bu süreçte ve bu gelişmeler son derece ümit verici ve sevindirici gelişmeler olarak tarihteki yerini almıştır. Elbette ki bundan böyle CHP'nin kurumsal kimliğinin şahsında bu mücadele sürecektir ve CHP'den yapılan resmi açıklamalara bakılırsa bu Millet asla Tek Adam sistemine geçit vermeyecek ve parlementer sistemin devamını sağlamak adına orta vade de ne mümkünse yapacak ve başlattığı Devrimi muhakkak tamamlayacaktır.
Ancak AKPKM imiş AB imiş ABD imiş adı neyse kim olursa olsun kendi iç işlerine başka dünya ülkelerinin burnunu sokmasına asla izin vermeyecek ve sorulacak hesap varsa da kendi içerisinde soracaktır. ABD Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı'nı tutuklamış ve yargılayacakmış. Bu gelişme üzerinden anlaşılan oki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'da yargılanma tehditi ile karşı karşıya bırakılmak isteniyor şeklinde bir takım konuşmalar yapılmakta. Ben buradan sesleniyorum ABD yada Avrupa adı neyse bizim hizmetimizde bulunmuş insanların yargılanması icab ediyorsa buna yine biz karar veririz yani Millet karar verir ve Milletin vazifelendirdiği Hukukçular yargılayabilir. Erdoğan beğeniriz yada beğenmeyiz eksiği ile yanlışı ile bu Milletin hizmetinde bulunmuş bu Milletten kendisine hizmet etmesi için yetkiler ve makamlar almış bir siyasetçimizdir. Öncelikle belirtmeliyim ki; Biz Türk Milleti olarak Erdoğan yada başka bir politikacımızı sevmeyebiliriz eleştirebiliriz ama asla Kırk Trump'ı bir Erdoğan'ın saçının teline bile değişmeyiz. Kırk Obama'yı bir Ahmet Türk'ün tırnağına bile değişmeyiz. Ahmet Türk'ü, Selahattin Demirtaş'ı yada başka bir siyasetçiyi bile size teslim edip alın bunu yargılayın demeyiz diyemeyiz. Çünkü siyasi düşünceleri ne olursa olsun hangi suça bulaşmış olurlarsa olsunlar O'nlar bizim insanımızdır en azından bizim insanımızın oylarıyla seçilmiş ve icrada bulunmuş insanlardır. Bizim insanımız da ancak bizim mahkemelerimizde yargılanır ve suçlu bulunurlarsa da ancak bizim mahkemelerimizin uygun gördüğü cezaevlerinde cezalarını çekerler. Bu arada ben demiyorum ki Erdoğan yada Demirtaş yada adı neyse bizde yargılanması gereken siyasiler var. Asla böyle algılanmasın bu cümlem varsa da şayet buna Millet ve bağımsız mahkemeler karar verir diyorum ama yargılanması icab ediyorsa da ABD'ye vs teslim edilecek bir siysetçimiz yada Bürokratımız yoktur demek istiyorum. Kaldı ki bize karşı işlenmiş suçların hesabını Baıt dünyasının sormasına nasıl güvenebiliriz ki? Zaten bize karşı işlenmiş bütün suçlar Batı kışkırtması yada yönlendirmesi ile yine Batı hamiliğinde işlenmemiş mi tarih boyu? Fethullah Gülen'i vermiyormuşsunuz vermeyin o zaten sizin çocuğunuz biliyoruz ve biz O'nun bizden olmadığının farkındayız bu yüzden dilediğinizi yapabilirsiniz hatta yanına bölücü başı APO'yu da bonus olarak verebiliriz çok istiyorsanız. APO'yu ve FETÖ'yü dilediğiniz gibi yargılayabilirsiniz yada diledğiniz yerde yaşatabilirsiniz. Zaten Türkiye'de o iki ismin aklıyla hareket edecek kimse kalmadığına göre kullanma imkanını da yitirmiş durumdasınız. Ama ABD başta olmak üzere Batı dünyası artık bizim ülkemizdeki politikacılarımıza dil uzatmaktan, Onların siyasi kariyerlerini ve karizmalarını çizmeye çalışmaktan vazgeçmeli ve iç işlerimize burunlarını sokmamalılar.
Türkiye olarak Avrupa Birliği ile alıp veremediğimiz olmadığı gibi biz Avrupa Medeniyetinden karşılılı çıkarlar doğrultusunda istifade etmek isteğimizi ve niyetimizi yinelemeliyiz. Ama asla Avrupa'dan gelecek bir adalete yada Avrupa'nın bize kazandıracağı bir iktidar değişikliğine tevessül etmemeliyiz. Çareyi Türk Milletinde aramalı deokrasi de hukukun üstünlüğünde aramalıyız. Laiklik başta olmak üzere Cumhuriyetin kuruluş felsefelerine ve demokrasiye sımsıkı sarılıp sahip çıkmalıyız.
Türkiye'yi İslami Sekülerizm vs gibi saçmasapan kavramlar ile maceralara sürüklemeye çalışan dış mihrakların kontrolündeki siyaset ve bürokrasi içine sızmış malum çeteye teslim ederek asla bir maceraya sürükeleyemeyiz. Laiklik ilkesinden kıl kadar sapmadan özellikle Altı İlkeye ve Hukukun üstünlüğüne dayalı bağımsız politikalar üretmeye mecburuz. Heleki Ak Parti'de bile AKP'lilerden kurtulmalıyız seslerinin yükseldiği ve Ak Partililerin bile partilerinin FETÖ ve benzeri yapılanmalardan temizlenmesi gerekliliğinden bahseden siyasetçilerin çoğunluğu yakalamasını bir fırsata dönüştürmeli ve MHP CHP ve Ak Parti'deki teslimiyetçi göbekleri dışarıya bağlı AKP'lilerden kurtulmalıyız.
Aynen söylediğim gibi bütün siyasi partilerde az yada çok AKP'li var aslında ve bizi kendi etrafında dönüp duran kangrene dönüşmüş sorunlarını tartışmak yerine saçma sapan gündemler ile meşgul eden siyasetçi kılığında aramızda dolaşan ama siyaset üretme kaabiliyeti bile olmayan tiyatrocular var. İşte bu tiyatroculardan kurtulmanın yollarını çarelerini aramalıyız. Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül bana göre Ak Partideki AKP'lilerin şu anda başını çekmekte, Bahçeli zaten MHP'yi olduğu gibi AKP'lileştirmeyi başarmış gibi görünüyor. Yani işin başı işinin başında MHP'de ve MHP'nin artık dağıtıldığı ve MHP'nin oylarının Ak Partililerin kovulduğu bir AKP'ye doğru yönlendirilmeye çalışıldığı aşikar. Ak Parti içerisinde Referandum sonrası bşalayan kavgayı AKP'liler mi yoksa Ak Partililer mi kazanır? Bunu kestirmek şimdilik zor. Ak Partililer kazanırsa ne ala ama AKP kazanırsa ve MHP seçmenin AKP'ye yakınlaştırılması başarılırsa vay halimize diyebiliriz. Gerçi Referandum sürecinden anlaşılan oki MHP'ye oy veren kitle asla ne AKP'ye nede Ak Partiye yakınlaşmadığı gibi bilakis CHP'ye karşı ciddi bir yakınlaşma kaydetmiş durumda ve tercih noktasına gelirse AKP'yi yada Ak Partiyi değil CHP'yi tercih edecek MHP ye oy veren kitle görünen bu. CHP'deki AKP'lileri sayıları hayli az olmakla birlikte bir sonraki yazıma bırakacağım. Kaldı ki görünen oki ilk dönemeçte CHP'nin Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu CHP içerisindeki AKP'lileri silkeleyecek. En azından bizler bu beklenti içerisinde kendisine son bir kredi açtık diyebilirim rahatlıkla. Malumuzun Dışişleri Bakanı iken Dışişleri kadrolarımızın tamamına yakınını FETÖ'ye teslim eden Ahmet Davutoğlu Başbakan iken Yunanistan ile ilişkilerimiz hiç olmadığı kadar iyi derken Yunanistan adalarımızı işgal etmişti. Aynı Davutoğlu'na göre İŞİT'te öfkeli unsurlar idi.
Uzun lafın kısası Türk Milletine ne FETÖ'den nede METÖ'den yada benzeri yapılanmalardan fayda gelmedi gelmez. Türk Milleti artık kendi işini kendi görmeli ve kendi yerli ve milli politikacılarını bir an önce siyaset sahnesine sürüp dünyada yeniden barış ve dostluk zeminini sağlamalı. Avrupa Birliği imiş AKPM imiş bunların ağzının payını vermek için İktidar partisi yetkilileri ile muhalefetin yetkilileri sık sık bir araya gelip ortak kararlara imza atmalı ve Milli politikalar belirleme hususunda ortak hareket etmeli. Gerisi kolay 2019'da yada öncesinde yapılacak ilk seçimde bir Cumhurbaşkanı adayımız olur da bir Başkan adayımız sorarız Millete Millet parlementer sistemi ve Cumhurbaşkanını seçerse yolumuza o şekilde devam ederiz. Yok Millet TEK ADAM Sistemini ve Başkanı seçerse de o zaman bir çare düşünürüz. Ama öncelikle birliğimizi muhafaza etmeli ve hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi esas almalıyız. İktidarı elinde tutup her türlü hukuksuzluğa göz yumanlar şeffaf olmayanlar şunu unutmamalıdır ki Adalet hepimize lazım ve bir gün onlarında ihtiyacı olacaktır. Bu yüzden lütfen Milletin adalete ve demokrasiye olan inacınız zayıflatacak fiillerde bulunmaktan kaçınalım ve dünya ile de barış temelli ilişkiler gerçekleştirmeye çalışalım yani savaşa meydan vermeyelim gerisi olur gider. Referandum sonucu eğe yanlışsa ki yanlıştır. Millete bazı gerçekler gerekçeleri ile izah edilse bu oran zaten hile ile değiştirilemez hale gelir işte o vakit yanlış hesap Milletten döner diyor saygılar sunuyorum.
Yanlış hesap Milletten döner! Avrupa Birliği önce kendi başına yağan karı eritsin!
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Kömürcü 8 yıl önce
gerçeklerden dem vuruyorsun. eyvAllah. bizim siyasiler, dünya ülkelerinin geleceği vs hakkında kahinliğe fazla giriyorsun. unutma ki rüya ve kehanetle amel edilmez.
benim naçizane bir önerim var, tartışmalardan kurtulmak için. kanunun ilgili maddesi, ya kalkmalı tamamen, yada tam hukuksuzluk, yarı hukuksuzluk durumlarında ysk'ya karar verme yetkisi verilmeli. duyduğum kadarı ile kanun açık ve netmiş, mühürsüz zarflar iptal edilir diyormuş. abd ve ingiltere ab'nin dağılmasını istiyor olabilir ama unutmamak lazım, onlar bir birlerine din bağıyla bağlılar. dağıldığını farz edersek bile almanya ve fransa'yı yabana mı atacağız. almanya'nın tek başına bu birliği ayakta tutmak için harcadığı para ve enerjisini daha güçlü almanya için harcadığın da süper güç olabilme ihtimali kuvvetle muhtemel. ayrıca, sekülerizm kavramına karşıyım. benim şahsi düşüncem türkler islamdan uzaklaştıkça güç kaybediyor. amaçta o değil mi zaten, türkleri islamdan uzaklaştırıp parçalamak? ben diyorum ki, adalet sistemine bile islami kurallar hakim olmalı. kısas hayata geçmeli.