Liderler bazen daha kendilerinden önce keşfedilir. Yani kişi kendinin lider özelliklerinde olduğunu keşfedemeden başkaları tarafından keşfedilir ve hemen etrafı kötü niyetli yardakçılarca çepeçevre kuşatılır. Bu yardakçılar kötü niyetlerini, lider karakterli kişiden saklarlar hatta lideri ve fikirlerini baş tacı ediyor izlenimi oluştururlar. Yer yer lider konuşurken duygulanıp ağlarlar, yer yer lidere övgüler düzerler liderin olduğu yada olmadığı ancak muhakkak duyacağı ortamlarda. Elbette ki liderin; kendi etrafına toplanan hemen herkesin aslında birlikte ortak bir tiyatro içinde olduğunu anlayabilmesi pek mümkün olmaz hele ki bir saatten sonra. Yani lider kişi kendisini sağda solda gündem eden, öven propagandasına ve fikirlerinin yayılmasına destek olan kimselerin aslında kendisinin kötülüğünü düşünen bir merkezden yönetildiğini farkedemeyebilir. Çünkü sürekli sen Milletvekili olmalısın, Belediye Başkanı ya da Başbakan vs. olmalısın diyen insanları dinleyen ve sürekli övgülere mazhar olup adeta kutsanan kişinin ihtirası doğal olarak kabarır, doğal olarak aşırı özgüven hissi oluşur. Heleki Bilimin ışığından yararlanamıyorsa yada etrafında akıl danışabileceği gerçekten bilge kişiler yoksa samimi söylüyorum, bu etrafına doluşan yardakçılar liderleri öyle kandırırlar ki; liderler bazen kazandıkları her şeyi, hatta canlarını bile o yardakçı tayfaya borçlu olduğunu düşünebilirler. İşte tam bu noktada yani tabiri caizse lider karakterli kişi, şımartılıp yeterli özgüvene kavuşunca istenildiği gibi kullanılabilir ve aldatılabilir bir hale gelirler. Düşünsenize etrafınızdaki akrabalarınız dahil pek çok kişinin ortak bir mizanseni oynadığını ve tek merkezden yönetilip hep birlikte sizi kandırma eylemlerini gerçekleştirdiklerini. En yakınım dediklerinizden nasıl kötülük bekleyebilirisiniz ki? Sizi inandırdıkları şeyin Hakk kılıfına sarılmış bir batıldan ve yalandan ibaret olduğunu. Bir makama geldiğinizde kendinizi borçlu hissettiğiniz insanlar varsa etrafınızda Onları mutlu etme ve o makamın nimetlerinden onları da yararlandırma isteğiniz ister istemez oluşur. Siz etrafınızdaki insanların bu işi abartıp o makamdan yararlandırdıkları herkesi, kendilerinin yönetildiği merkeze bağlamak için uğraşabileceğine nasıl ihtimal verebilirsiniz ki? Size yüzlerce insanın hep bir ağızdan abdestsiz ayağını yere basmaz, harama el sürmediği gibi beş vakite beş daha katıp kılan bir alimdir diye takdim edilen kelli felli insanların, aslında cehalet içinde yüzen birer sahtekar olduğunu farketmeniz zor olabilir. Size bir makam gösterildiğinde oturmanız için o makama layık olup olmadığınızı size söyleyecek bir usta, bir bilgin yoksa etrafınızda hayır deme lüksünüz olabilmeli. Aksi takdirde ağır risk almış olabilirsiniz. Sizin oturduğunuz makamı hak eden Allah'ın murad ettiği isim bambaşka birisi olabilir ve siz bilerek ya da bilmeden O kişinin makamını işgal etmiş olabilirsiniz ki; Buda Allah'ın size buğz etmesine sebep olabilir.
İşte bu yüzden her çocuğa İslami ölçüleri, insani ölçüleri ve toplumsal ölçüleri çok iyi öğretmeliyiz. Her çocuğa samimiyetin önemini ve iki yüzlülüğün hem kendimiz hem de çevremiz hatta ülkemiz açısından çok kötü sonuçlara sebep olabilecek kötü bir haslet olduğunu, yalanın, aslında ileride bir gün mutlaka ortaya çıkmasına asla engel olamayacağımız, insana belki kısa vadede geçici bir rehavet yaşatan ama orta ve uzun vadede mutlaka insanın yüzünü yerde koyan ve söylendikçe alışkanlığa dönüşen kötü bir eylem olduğunu mutlaka öğretmeli ve gerçekten idealist insanlar olarak yetiştirmeliyiz. Zira her çocuk bir lider adayı olduğuna göre ve her lider adayımızın böyle imtihanlarla karşı karşıya kalacağı aşikar olduğuna göre işi sağlama almalı ve çocuklarımızı bu tür tuzaklara ve pusulara karşı koyabileceği bilgiye ve birikime sahip hale getirmeliyiz.
Aksi takdirde başa bağlı bir millet olma özelliğine sahip Türk Milleti olarak neredeyse Atatürk'ten sonraki bütün tarihimiz boyu, yaşadığımız acı kaderleri bundan sonra da yaşamaya mahkum oluruz ve gün gelir bu gün olduğu gibi uçurumun eşiğine geldiğimizi bizzat Devletimizi yöneten kişilerin ağzından öğreniriz. Tuzağa düşen lidere; doğrulmaya ya da durumu telafi edebilmeye, zararından neresinden dönersen kardır mantığı ile hem kendisini hem ülkesini düştüğü bataktan kurtarmaya azmederse şayet, ilk önce O'nu bu hataları işlerken alkışlayanlar, satarlar ve hatta karşısına dikilirler. Yani ilk önce karşısında yine Milletle lider arasında köprü olması gerekirken, duvar olan en yakın kadrosu satar liderleri. Bunun tarihte de aslında pek çok örnekleri mevcuttur. Daha önce de sizlere Nakşibendi Şeyhlerinin ağzına uyan Padişahların nasıl kafayı yemiş psikopatların bile alamayacağı kararlara imza attığını, öz evladının, kardeşinin katline rıza gösterdiklerini anlatmıştım. Bakınız bu tür kararları vermiş padişahların özel hayatlarına, özel hayatlarında da İslamla maneviyatla ilgisi olmayan pek çok işe imza atmışlardır. Düşünün Fatih İstanbul'u fethettikten sonra devrin sözde Patriğine ekümeniklik verip Akşemseddin'i küstürmek yerine, O'nu yani Fener Rum Patriğini Devlet Adamı statüsüyle ağırlamak yerine Atatürk gibi bağlı bulunduğu İlçe Kaymakamlığına bağlamış olsaydı, Akşemseddin Fatih'e küsmeyebilirdi, bu gün Türk'ün kaderi bambaşka yazılabilirdi. Yıldırım Bayezid, yine bir Türk Hükümdar olan Timur'la savaşacağına yine batı bölgelerindeki faaliyetlerine ağırlık verseydi Osmanlı Devletinin, ya da Yavuz Selim yine bir Türk Hükümdar olan ve Türk'lere en küçük kötülüğü dokunmayan Şah İsmail ile savaşa tutuşacağına, enerjisini başka işlere vermiş olsaydı, Nakşibendi Şeyhlerinin Muaviyecilerin ağzı ile Alevileri katledeceğine birliği tesis etme yolunu seçseydi de, Türk'lerin kaderi bambaşka olabilirdi. Günümüz için de 2002'de ABD ve AB'nin bizim sadece çıkarlarımıza değil, tarihi misyonumuza, ulusal vizyonumuza hatta örfümüze, kültürümüze ve hatta inancımıza ters olan, saçma sapan ütopik projelerinin körü körüne arkasına düşmek yerine en baştan beri alternatiflerin tümü üzerinde durup daha dengeli politikalar üretmeyi tercih etseydik, Batı'dan alacağımızı alırken Doğu'yu yok saymasaydık, Batı için komşu ülkelerimizle kötü olacağımıza, Batıya karşı elimizi, iyi geçindiğimiz komşu ülkeler ile güçlendirmeyi deneseydik, çok daha farklı bir noktaya gelinmiş olabilirdi.
Netice de Türkler olarak liderlerimizin kararlarının, kaderimizde çok etkin olduğunu tarihsel seyirde çoktan görmüş olmalıydık. Bir Atatürk'ün o zor şartlarda ele alıp yönettiği 15 yılı yani 1923 İle 1938 arası Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini düşünün, bir de 1938 sonrası Türk Devletinin ve Milletinin ne kadar tekamül gösterdiğine yani ilerleme kaydedip, medenileştiğine ve çağdaşlaştığına bakın, aradaki fark o kadar bariz ortada ki; Kabul etsekte etmesekte Atatürk'ten sonra Türk Milletinin tümüne şamil olabilmiş bir şahsiyet, liderimiz olmadı hiç ve aslında 15 yıllık trendi başka bir dönemde asla yakalayamadık. Acaba neden? İşte Liderlerimize biz sahip çıkıp bağrımızdan çıkartmayınca sanal liderler oluşturan gruplar oluşturdukları o sanal liderlere ülkemizi bu hale getirttiler.
Netice de Türkler olarak liderlerimizin kararlarının, kaderimizde çok etkin olduğunu tarihsel seyirde çoktan görmüş olmalıydık. Bir Atatürk'ün o zor şartlarda ele alıp yönettiği 15 yılı yani 1923 İle 1938 arası Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini düşünün, bir de 1938 sonrası Türk Devletinin ve Milletinin ne kadar tekamül gösterdiğine yani ilerleme kaydedip, medenileştiğine ve çağdaşlaştığına bakın, aradaki fark o kadar bariz ortada ki; Kabul etsekte etmesekte Atatürk'ten sonra Türk Milletinin tümüne şamil olabilmiş bir şahsiyet, liderimiz olmadı hiç ve aslında 15 yıllık trendi başka bir dönemde asla yakalayamadık. Acaba neden? İşte Liderlerimize biz sahip çıkıp bağrımızdan çıkartmayınca sanal liderler oluşturan gruplar oluşturdukları o sanal liderlere ülkemizi bu hale getirttiler.
Bana sorarsanız Lider şartlar ne olursa olsun, karanlıkta ne kadar ilerlemiş yol almış olursa olsun ışığı gördüyse, geri dönmeli ve ışığa yönelip kurtuluş ümidini yitirmeden, iş işten geçmeden aydınlığa doğru ilerlemeli. Doğruları dile getirmeli ve doğrularla beraber olmalı. Gerçek Dost Odur ki, yer yer acı konuşsa da size doğruyu telkin eder ve doğrulduğunuzda size yardım eder. Doğrulan elbette yalnız kalmayacaktır. Yeterki doğrulduğunu ispat etsin yeter ki hatasını kabul etme erdemliliğini göstermekle kalmayıp her alanda elinden geldiğince gereğini yapsın. Gerisi doğrulur gider zaten ve Allah mutlaka bir çıkış yolu gösterir, hiç çıkış bulamasan da doğrulmaya çalışman ahirette illaki Allah tarafından değerlendirilecektir ve illaki Allah doğrularla beraber olacaktır. Bu yüzden yalnız da kalsan doğru yolda yürümen gerek Allah seni yalnız komaz kimse eşlik etmese doğrulana Allah bizzat eşlik eder diye inanırız biz diyor, Ehli Beytin yolunda hep birlikte Devletçe ve Milletçe buluşmak temennimi yineleyerek herkese esenlikler diliyorum.
tsm bir çavuşoğlu klasiği olmuş nurullah bey kardeşim çok beğendim.