Torpilin Yoksa Ne Olacak?
Devlet tarafından gerçekleştirilen sınavlarda bile gerçek adaletin sağlanamadığına dair inanç, insanların eğitim sistemine olan güvenini yerle bir ediyor. Devlet kadrolarına yerleşmek için gerekli olan torpile sıradan vatandaşların sahip olamaması, hem o iş arayan vatandaşın devlete karşı olan güvenini azaltırken, hem de vasıfsız veya yeterli vasfa sahip olmayan bir çok personelin devlet kadrolarında yer almasına sebep oluyor.
Bu şehirde gittiğiniz birçok kurumda aslında onun yerinde ben olsam diye iç geçiren ve bunu hak eden o kadar çok yetenekli insan var ki; maalesef bu insanların bir çoğu hak etmedikleri pozisyonda ve hak etmedikleri şartlarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Öğretmen adayı, mühendis adayı veya işletmeci adayı birçok yeni mezun, kendileriyle alakası olmayan işleri yaparken, yanından geçtikleri okula, kuruma, işletmeye iç geçirerek bakıyorlar.
Kamu’da Üst Düzey Yöneticiler Kendilerini Geliştirmiyorlar
Türkiye’de kamu da verimli çalışma saatleri o kadar düşük ki, kimse bu verimsiz çalışma saatlerinden bir rahatsızlık duymuyor. Kimse kolay kolay neden yeni bir şey üretmedin diye bu çalışanlara sormuyor, onun yerine bu çalışanlara en fazla “niye böyle yaptın?” diye soruluyor. Zaten kamudaki üst düzey yöneticilerin bir çoğu da kendilerini geliştirmekten o kadar mahrumlar ki, durum böyle olunca ne verimli iş çıkıyor, ne de yıl sonunda o kurumda bir şeyler değişiyor. Yani anlayacağınız al gülüm ver gülüm, memur memnun, yönetici memnun, sadece vatandaş memnun değil.
Meslek Gruplarının Bazıları Hak Ettiğinden Daha Fazla İtibar Görüyor
Zaten durum o kadar ilginç ki, akıl alacak gibi değil. Bazı meslek gruplarına verilen değeri o meslek grubunda çalışanlar hak etmedikleri gibi, bazı meslek grupları da hak ettikleri değeri vatandaş tarafından maalesef göremiyorlar. Düşünün bu öyle bir durum ki, bizim insanımız Devlet Hastanesi’nde doktorun yanına girerken, kırk büklüm oluyor. Rahatsızlığıyla ilgili bilgileri verirken yaşadığı o abartı saygı, onun hastalığını bile anlatamamasına sebep oluyor. Burada kastımız kesinlikle, yıllar boyu okuyan, TUS’u verebilmek için kendini yırtan doktorları itibarsızlaştırmak değil, ancak nedir bu abartı çekinme, ben anlayamıyorum. Doktorun yanında rahat olamayacaksan, kimin yanında rahat olacaksın anlaşılır gibi değil. Doktora gösterdiğin saygıyı, senin evinin önünü temizleyen, kendini yırtarcasına çalışan işçiye, temizlikçiye göstermiyorsan gösteremiyorsan, o zaman bunda bir adaletsizlik vardır.
Özel sektörde de birçok sıkıntı yaşanıyor maalesef. Bu şehirde işveren personeli işe alırken, görev tanımını o personel için açık bırakıyor. Bunu yapmasının temel sebebi; tabiri caizse personelin etinden, sütünden, yani her şeyinden yararlanmak. Muhasebeci sadece muhasebe işlemlerini yapmıyor, idari işleri de o yapıyor, telefon görüşmelerini de o yapıyor, yani görev tanımı dışında ne iş varsa bu işler personelin üzerine yıkılıyor. Böylelikle iki, üç personelin yapacağı bütün işler sadece bu personelin üzerine yıkılıyor. Bunun sonrasında da o personelin mutsuzluğu, iş aşkının azalması, kurumuna bağlılıkta yaşadığı sıkıntı kimsenin umurunda olmuyor.
Herkes Kendi İşini Yapmak İstiyor, Ancak Kimse Yaşayacağı Zorluğu Umursamıyor!
Geçen günlerde bir insan kaynakları şirketi tarafından yapılan çalışma da çok ilginç sonuçlar ortaya çıktı. “Hangi işi yapsaydınız daha mutlu olurdunuz?” sorusunun sorulduğu anketi cevaplayan kadınların yüzde 35,4'ü, erkeklerin ise yüzde 52'si 'kendi işimi' cevabını vermiş.
Anketi cevaplayan erkeklerin yarısından fazlası kendi işini kurmanın mutluluk getireceğine inanıyor. Çalışmada en mutsuz meslek grubu da bankacılar ve gazeteciler çıkmış. Bunun temel sebebi yoğun çalışma saatleri ve bu çalışma saatlerinin karşılığını itibar ve maddi olarak alamamaları. Standart bir banka personeli 1500 TL. maaşla bütün gün kurumundan kaynaklanan sorunlara karşı vatandaşla yüz göz olurken, bir de egosu yüksek müdürünün, şefinin kahrını çekiyor.
Kendi işini yapmak isteyen bu personel, eğer gün gelir kendi işini yaparsa, yaşayacağı zorluklarında farkında olmadığını anlatmamamız lazım. Bu ülke de gel de yap kendi işini yapabiliyorsan. Herkes için en kolay çözüm, hizmet sektörüne girmek. Girseler anlayacaklar hizmet sektörünün ne kadar zor olduğunu. Uğraş uğraşabiliyorsan müşteriyle. Sadece müşteri değil ki sorun. Bunun dışında belediyesi var, vergisi var, sigara denetimi var, o var, bu var, var oğlu var.
Herkes sevdiği işi yapmak istiyor da kimse maalesef sevdiği işi yapamıyor şu hayatta. Sevdiğin işi yapsan ne olacak günümüz iş hayatının en büyük derdi “mobbing” var. Seni psikolojik olarak yıpratan yöneticin çalışma arkadaşın var. Hele bir de kadınsan vay haline, düşünün bir kere evlenip ayrılmış bir bayansın ve bu şehirde çalışmak istiyorsun. İşveren nasıl biri, niyeti nedir, anla anlayabiliyorsan.
Esnafın derdine girersek işin içinden hiç çıkamayız. Vatandaş işini yaptırdığı esnafa maalesef çoğu zaman gerekli itibarı, değeri vermezken, bazı esnafta vatandaşa öyle bir samimiyetsiz davranıyor ki, vatandaşı sanki parasıyla dövüyor. O şehrim esnafına şimdi git sor bakalım, yaptığı işten, meslekten memnun mu? Ben çok azının “memnunum” diyeceğine inanıyorum. Onları iş hayatından soğutan o kadar çok gelişme var ki, kurumsal devasa firmalarla mücadele mi desek, devletin boyunlarına yüklediği vergiler mi desek, hangi birisini saysak!
Saygı Göstermezsen, Saygı Göremezsin
Sonuca gelecek olursak, bu şehirde çalışan on binlerce insan var ve bu insanların maalesef bir çoğu yaptıkları işten ya memnun değiller, ya da hayalindeki meslekleri yapmıyorlar. Kimliğini kaybetmiş, manevi duyguların dibe vurduğu bu çağda yapmamız gereken şey anlamak veya anlamaya çalışmak, empati yapıp kendini karşıdakinin yerine koymak. Belki o zaman bizler kendimize istediğimiz itibarı, diğer çalışanlara da gösterebiliriz.
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın…
Uşak Son Nokta Gazetesi Yazı İşleri Müdürü
Kerim ÇİBER
kölelik düzeni olan bir sistemde kimse mutlu olamaz.kölelik düzeninde her zaman köle efendisine saygı göstermek zorundadır.bir başkan düşünün ve iki gurup personeli düşünün birinci gurup başkanın her dediğini yapıyor ona sahte gülücükler dağıtıyor.ikinci gurup ise her dediğini değil de olmaması gerektiği için her dediğini yapmıyor ve dolayısıyla efendisi tarafından olması gereken yere gelmiyor. tabiki bu durumda en iyi yerde başkanının her dediğini yapan köle her konuma geldiği gibi her zaman parayı efendisi kadar olmasa da oda kazanıyor. bu durumda kim mutlu olabilir ki?