Gününü kutladığımız öğretmenler, ne kadar bu vasfı hak ediyor? Öğretmenlerin hakkının verilip verilmediği tartışılıyor, yada öğretmenlik gibi kutsal bir mesleği icra eden insanlara hak ettikleri itibar veriliyor mu konusu tartışılıyor, tartışılmalı da elbette. Ancak öğretmenler öğretmen olmalarının hakkını ne kadar veriyor? İşte bu soru hiç tartışılmıyor, biz de bu hususu sorguladığımız bir öğretmenler günü makalesi hazırlayalım istedik.
Bilindiği gibi her yıl olduğu gibi bu yılda 24 Kasım tarihinde tüm Türkiye'de ve Uşak'ta öğretmenler günü kutlandı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Başöğretmenlik vasfını kabul ettiği tarih olan 24 Kasım 1928'den bu yana, Türkiye'de bu tarih, öğretmenler günü olarak kutlanıyor. Bir an düşünelim, bir ülkenin, bir milletin kurtarıcısı ve kahramanı olarak tanınan bir lider, sadece üç vasfın kendisine yaıkıştırılmasına müsade etmiştir. Türk'ün atası olmak, Başkomutanlık ve Başöğretmenlik, bence burada çok büyük bir incelik var. Konuya bu perspektiften bakılacak olursa, Atatürk'e politikacılar baş poliikacılık ünvanı vermeyi muhakkak istemiştir mesela, yine esnaflar baş esnaflık yada çiftçiler baş çiftçilik ünvanını vermek istemiştir. Ancak Atatürk'ün baş olmayı kabul ettiği iki meslek dalı var, oda komutanlık ve öğretmenlik. Kanaatimce Atatürk özellikle bu iki mesleğin kutsiyetine dikkat çekmek isteyerek, Başkomutanlık ve başöğretmenlik ünvanlarının kendisine verilmesine ve yakıştırılmasına müsade etmiştir.
Yine Peygamber Efendimiz'de (sav), kendisine mürebbi (erkek eğitici) sıfatı verilmesine hiç itiraz etmemiş ve öğretmenleri, her fırsatta taltif ettiği gibi bu mesleği özendirmiştir. Nitekim Bedir Savaşı sonrası kafirlerin, esir düşenlerinin arasında okuma yazma bilenlerini, en az 10 müslümana okuma yazma öğretmesi kaydı şartı ile azad etmiş ve esarelerine son vermiştir. Düşünün ki bir savaştan çıkmışsınız, esirleriniz var ve bu esirler esaretten kurtulmak için kese kese altını fidye olarak Müslümanlara veriyor ve yine esaretlerine son verileceğinin garantisi kendilerine verilmiyor. Ancak 10 insana okuma yazma öğreten şartsız bir şekilde özgür bırakılıyor. Benim bu hadiseden okuduğum şey şu: Peyamber Efendimiz (sav) esaretten kurtulmak istiyorsanız Milletinizi okutun yazdırın bilgilendirin mesajı veriyor. Yani öğrenmekte öğretmekte esaretten kurtuluşa vesiledir. Bilmeyenler daima, en azından bilmediği konuda, bilenlerin esiri olmaya mahkumdurlar.
Yine tüm İslam aleminin Ehli Beyt'in en zirve ismi olarak tanıdığı, ilmin kapısı ve velayetin şahı olarak bilinen İmam Ali Efendimiz'in (ra) "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" sözü de çok meşhurdur ve aslında yukarıdaki paragrafta işaret ettiğim hususa vurgu yapmaktadır. Hülasa edecek olursak büyükler, yada büyüklükleri kabul edilenler, daima öğretmenleri baştacı etmiş, onlara esareti layık görmediği gibi onlara esir olmayı bile kabul etmişlerdir. Atatürk'te büyüklüğünün gereği yalnızca, Milletini ve Devletini koruyan askere birde geleceği inşa eden gelecek nesili yetiştiren öğretmene baş olmayı kabul etmiştir. Buradan hareketle öğretmenlik mesleğini ve öğretmenlerimizi ne kadar övsek azdır, yeterince övmüş olamayız. Şu anda yazımı okuyanlarda, düşüncelerini yazıya döken bendeniz de aslında öğretmene borçluyuz bu satırları okumamızı yada yazıya dökebilmemizi.
Öğretmenleri, büyükler de büyükleri taklit eden kişiler de daima baştacı edegelmiştir. Öylede olmalıdır. Bu sebeple her 24 Kasım'da klişe yazılar çıkar, nitekim geçtiğimiz yıllarda bendenizin de klişe denilebilecek bir yazısı yine Uşak Haber Merkezi'nde ve Gündem gazetesinde yayımlanmıştı. Bu kez öğretmenlerin hakkını dillendirmekten ziyade, öğretmenlerin ne kadar "öğretmen" sıfatını hakettiği sorusuna cevap arayalım istedim. Bugün şayet, öğretmenlerin hakları verilmiyorsa, öğretmenlere hakettikleri gibi davranılmıyorsa, öğretmen işsiz bırakılıp dersanelerde üç kuruşa çalıştırılıp bir manada sömürülüyorsa, mümessili büyük oranda yine öğretmenler değil midir? Bu ve benzeri durumların mümessili olarak gösterilen ülkenin yöneticilerinin bir kısmı zaten öğretmen, geriye kalan kısmı ise biz öğretmenlerce yetiştirilen insanlardan oluşuyor. Yani aslında bir manada öğretmen, hem ülkenin hem de kendisinin kaderini tayin edecek yöneticileri de yetiştirdiği için ülkede olup bitenlerin birebir sorumlusudur. Bizleri esaretten kurtaran, öğretmenlerimize, genel bir bakış açısı yakalayıp baktığımızda, çoğunluğunun kaygısız olduğu kanaatindeyim. Öğretmen Lisesi ve Eğitim Fakültesi Mezunu bir öğretmen olarak bu tespiti üzülerek yapmaya mecburum. Zira, ben çok az öğretmen ile söyleşi de ülke nereye gidiyor, nasıl bir yeni nesil yetişiyor şeklinde kaygı ifade eden cümleler duyuyorum. Elbette, yöneticisi ile aile bireyleri ile öğretmeni ile esnafı ile sanayicisi ile herkes hepimiz bir parça sorumluyuz. Çok sevdiğim ve okullarını başarı ile bitirdiğim halde branşım Fizik olduğu ve bu branşta öğretmene devletin hitiyacı olmaması sebebi ile yapamadığım öğretmenlik mesleğini geçici olarak yaptığım dönemlerde ne kadar başarılı idim elbette tartışılır. Halen alternatif mesleklerde rızk aramak zorunda bırakılışımın büyük oranda mümessili bugünki yöneticileri de yetiştiren, beni ve benim gibi kişileri öğrencilik yıllarında doğru mesleğe yönlendirecek sistemi kuramayan öğretmenler değil midir?
Ülkenin borç batağında çırpındığı, devletin toplanan verginin tamamını faize ödediği, içeride ve dışarıda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yok edilebilmesi, n azından mevcut yapısının değiştirilebilmesi için türlü faaliyetlerin ve cambaza bak oyunlarının gerçekleştirildiği, insanlarımızın gelecekten ümitsiz bırakıbir devri yaşıyoruz. Yine insanımız saçma sapan yarışma programları yada gayri ahlaki diyebileceğimiz sizilerin müptelası olmuş, yalan artık yadırganacak yada ayıplanacak bir argüman olmaktan çıkartılmış, gençlerimiz bilgisayar ve telefon ile adeta dostluk kurar olmuş, daha bir çok belki 20 yıldan önce çözemeyeceğimiz sorun ile boğuşmakta iken öğretmenlerimizi bu kaygısızlığı düşündürücü değil midir? Elbette kaygılı öğretmenlerimiz de var. Elbette hem ülkenin hem de geleceğimiz olan gençliğimizin nereye gittiğini düşünen bu yüzden tasalanan öğretmenlerimiz de var. Ancak ben sayılarının az olduğunu düşünüyorum. Nitekim sendikalar yada öğretmenlerin oluşturduğu sivil toplum örgütleri konuştuğunda ya kadrolaşmadan, ya özlük haklarından yada öğretmenlerin ekonomik olarak zorluk yaşadıklarından bahsediyor genel itibarı ile. İktidara yakın sendikalar da muhalefete yakın sendikalar da gerçek sorunlara pekte dikkat çekmiyor gözlediğim kadarı ile.
Bence 24 Kasım'lar öğretmenlerin de şapkalarını önüne alıp düşünmeleri gereken günler olarak değerlendirilmelidir. Meslek Liselerini ihmal ederek, ülkeyi teknik eleman eksikliği gibi bir belaya müptela kılan sistem, gençliğin asosyal yetişerek, devlet kapısının dışında alternatif yollarda rızk temin edebilmesinin önünü tıkayan anlayış, bırakınız ülkenin yada dünyanın geleceğini, kendi geleceğini bile düşünmekten aciz bireyleri, yığınlar halinde tek tip insan modeli gibi ortaya koyan düzen tartışılmalı ve eksiklikler giderilerek ivedilikle tekamülü sağlanmalı diye düşünüyor ve umut ediyorum. Aileler, yöneticiler topyekün bir millet öğretmenin önemini anımsadığı gibi, öğretmenler de icra ettikleri mesleğin farkına varmalı ve o idrak içerisinde hareketlerine şekil vermelidir diyorum. Tüm öğretmenlerimizin, öğretmenler gününü kutluyor, hayırlara ve güzelliklere vesile olmasını temenni ediyorum. Esenkalın...
Yeni Neslin Mimarları, Yeni Nesil İçin Kaygılı Mı?
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
ali çoban 11 yıl önce
ezbere eleştirmişsin. insanların sıkıntısını gidermeden öğretmenden ne istiyorsun ki?bi hizmetli,memur kadar maaş alan ve ondan fazla sorumluluğu olan, öğrenciye nasihat verdiğinde bile kodaman bir velinin dikeldiği bir öğretmenden ne beklersin?eleştiriniz çok klasik olmuş.demode suçlamalar.
yukarıdaki yazini kaç kişi okudu bilmiyorum. ama merak ettiğim şu. ne çabuk akp li oldunuz. yukarida yazini pyazmiş olmak için yazdiğin açik. eğitime ve öğretmenlere değer veriyorsaniz okullara gidip sorunlari görün. kaç tane türkçe bilmeyen öğrenci var siniflarda, sinavlarda neden bazi öğretmenlere görev verilmez. okullarda seçmeli dediğiniz dersler niçin meccburi olarak idareciler tarafindan seçtirilir. yetiştirme kurslarinda öğrenciler niçin bazi öğretmenleri seçmeye zorlanir. bunlari yazin da hakikatleri görelim