Eğitimci bir yazar olarak CHP kültürünü benimsemiş , Atatürkçü ve eğitimci bir annenin ve CHP’de siyaset yapmış Atatürkçü ve eğitimci bir babanın çocuğu olarak ,Kuvayi Milliye ruhunu içselleştirmiş ve adeta bu çağda yaşatma mücadelesi veren bir eğitimci olmam sebebi ile, ilk yazı dizimi Kuvayi Milliye’nin kadın kahramanlarının hayatlarını, siz Uşak Haber Merkezi okurları için araştırarak kaleme almak istedim. İlk yazımı da 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü yayınlayarak objelendirmek istedim. Malumunuz olduğu üzere dünya üzerinde Seçme ve Seçilme hakkını elde eden ilk kadınlar Türk kadınları olmuştur. Elbette ki Türk kadınının, bu hakları elde etmesinde en büyük pay, Türk devrimlerinin öncüsü, Türk ordularının ebedi başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e aittir ve Atatürk’ün aydınlanma, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolundaki engelleri aşma hususundaki bu çok özel yeri tartışılamaz. Ancak hiç şüphesiz ki Atatürk , başta Kurtuluş Mücadelesi olmak üzere gerçekleştirdiği bütün devrimleri , Türk Milleti ve özellikle Türk kadınından destek alarak başarmıştır. Gerek Kuvayi Milliye destanının ve gerekse Kurtuluş Mücadelesi sonrası gerçekleşen devrimlerin isimsiz kahramanlarının yad edilmesi ve ruhlarının şad edilmesi gerektiği düşüncesi ile böyle özel bir yazı dizisinin başlangıcını bu özel güne denk getirmek istedim. İlk yazımızın kahramanı, henüz iki aylık evliyken eşi Halil Efe (cennet mekan) ile birlikte dağa çıkıp işgal kuvvetlerine karşı can siperane vatanını koruyan ve nihayetinde Yunan kuvvetleri ile girilen şiddetli bir çatışmanın ortasında kalarak şehit düşen Gördesli Makbule Efe (cennet mekan) ‘dir.
Kurtuluş Savaşı'nda silah kuşanıp düşmanla çarpışan kadınlar vardır. Bunlardan biri de Gördesli Makbule'dir. Makbule, düzenli orduda değil, diğer bazı kadın kahramanlar gibi akıncılarla birlikte çarpışmıştır. Her kadın savaşçının bir öyküsü vardır. Gördesli Makbule'nin öyküsü diğerlerinden farklıdır. Onun dağa çıkış nedeni, kendisi gibi akıncı olan yeni evlendiği kocası Halil Efe'den ayrılmamaktır. Onun öyküsünde eşine duyduğu aşkla vatan aşkı iç içe girmiştir ve bunlar uğruna şehit olmuştur. Makbule aslen Manisa'ya bağlı Gördesli Ali Ustazade Abdullah'ın kızıdır. 12 Yaşında babasını kaybetmiş, ağabeyi tarafından büyütülmüştür. Gördesli kızların çoğu ata binmesini, silah kullanmasını bilmektedir.
Kadının dağlarda ne işi var?
Yunanların Demirci ilçesine yaklaştıkları 1920 yazında bu ilçenin kaymakamı olan İbrahim Ethem Bey, atına atladığı gibi yanına savaşçı arkadaşlarını da alarak Yunanlılarla çarpışmak için dağlara vurmuştur. Halil Efe, onun sayılı adamlarından biridir. Makbule 1921'de yirmi yaşında iken bir düğünde kendisini görüp beğenen Halil Efe ile Gördes'e komşu Demirci ilçesinde evlenmiştir. Genç kocasından ayrılmaya razı olmayan Makbule, kocasına kendisinin de akıncı olmak istediğini bildirmiştir. 1921 yılı Ekim ayında Gördes'in akıncı birliği takviye edilirken Halil Efe, iki aydır evli olduğu Makbule'nin de kendisiyle birlikte gelmek istediğini İbrahim Ethem Bey'e iletmiştir. Bir kadının bir akıncı birliği içinde dağlarda gezip düşmanla çarpışması görülmüş bir şey değildir. Bunun bazı sorunlar yaratacağını da kabul etmek gerekir. İbrahim Ethem Bey, yeni bir savaşçı kazanmak niyetiyle mi, bu genç evlileri birbirinden ayırmak istemediğinden mi bilinmez, bu isteği kabul etmiştir. Makbule'ye Yunanlardan ele geçirdiği bir doru at hediye eder.
Makbule şimdi kısa mantosu, külot pantolonu, çizmesi, kalpağı, kısa bir Japon filintası ile tam bir akıncıdır. Yüzünü de örtmektedir. Daima müfrezenin artçısı olarak kalır. Erlerin çoğundan iyi ata biner, tehlike anında en önce silahı eline almış olarak görünür. Vatanın kurtuluşuna kadar akıncılardan ayrılmayacağına yemin etmiştir.
Birlikten ayrılmayı reddediyor!
Akıncılar, Yunanlara yapacağı bir baskın nedeniyle sarp dağlara çıkacakları bir gün, kendilerine ayak bağı olmasın diye Makbule'nin geride bırakılmasını isterler, hatta bunun için baskı da yaparlar. Diğer çete eşleri de çeşitli zamanlarda akıncılarla birlikte gezmişler ise onlar bırakıldıkları yerlerde kalmışlardır. Fakat Makbule kesinlikle birliklerden ayrılmamış, birçok ısrara rağmen bir yerde kalmayı reddetmiştir. Onun yüzünden Pehlivan ile Halil Efe tartışmışlardır. Çünkü çete hayatında kadın bulundurmak iyiye kanıt sayılmaz. Bunda kötü bir talih bulunduğu kanısı yaygındır. Sonra kadının bir çarpışmada düşman eline geçmesi ihtimali vardır. Bunlar göz önüne alınarak kendisini bir çok yerde dinlenmeye bırakmak istemişler fakat bunu başaramamışlardır. Hatta baskından bir gece önce kendisini ikna etmek için çok çalışmışlardır. Eşi Halil Efe de Parti Pehlivan da çok baskı yapmışlardır. Makbule ağlayarak İbrahim Ethem Bey'e gelmiş ve demiştir ki: “Bey amca, beni bırakmak istiyorlar. Ben kalmayacağım. Siz nerde ölürseniz ben de orada öleceğim. Fakat kalmayacağım, yaya yürüyeceğim, karlar içinde, çamurlar içinde yatacağım fakat ayrılmayacağım. Bana baskı yapmasınlar, isterlerse öldürsünler. Ben kalıp da düşman eline düşmektense dağlarda ölmek benim için hayırlıdır. Söyle de beni bırakmasınlar.”
İbrahim Ethem Bey diyor ki; “Bu yüce ve metin hitap karşısında Türklüğe, Türk kadınlığına yakışır ve vatanseverce sözler karşısında gözlerim yaşardı. Hemen kalktım. Halil Efe ile Pehlivan Ağa'nın yanına gittim. Makbule Hanım'ın atlı olduktan sonra bu çevrede bırakılmasının doğru olmayacağını söyleyerek kendilerini ikna ettim. Bu yolla Makbule hanım'ın bırakılmasından vazgeçildi ve isteği yerine getirildi.
Nasıl şehit düştü?
Akıncılar bir baskına hazırlandıkları 17 Mart 1922 günü Yunanların baskınına uğradılar. Sındırgı yöresindeki Kocayayla köyünde bu baskından kurtulup çekilmeye çalışırlar. Güvendere çarpışmasında Makbule Hanım çarpışma yerine pek yakın olan Çamlıtepe'deki dört hasta erle bırakılmış ve atların korunmasıyla görevlendirilmiştir. Düşmanın pususuna düşen akıncılar, atların olduğu yere yönelmişlerdir. Makbule Hanım, bunların geldiğini görünce; “Arkadaşlarınızı düşmana nasıl bırakıp geliyorsunuz? Bu alçak düşmandan kaçılır mı? Haydi bakalım, yaralıları bırakın da düşmana hücum edin. Siz gelmezseniz işte ben giderim.” diyerek silahını alıp yürümüş, onun bu hareketi erleri de cesaretlenmiştir. Makbule de düşman üzerine saldırmış, bu sayede açılan delik kapatılarak düşman kaçırılmıştır. Böylece zaferin kazanılmasında en büyük pay onundur.
İbrahim Ethem Bey'in anlatımına göre Makbule'nin şehitliği şöyle olmuştur:
Akıcılar, 16 Mart 1922 günü Yunanların takibinden kurtulmak için Kocayayla köyünün yakınlarında Yanaşıkburun deresindeki Yağcıbedir aşiretinin çadırına gelirler. Yarın yapacakları baskın hareketine karar verirler. Gece yarısından sonra Halil Efe, Üzümcü köyü yönünden gelmesi beklenen düşmana pusu kurmak için gruptan ayrılarak şafağa doğru Kocayayla sırtlarını tutacaklardır. Bir süre sonra diğer akıncılar da ona katılacaklardır. O gece düşman süvari birliği Kocayayla köyüne gelir, bir köylüyü sıkıştırarak akıncıların Yağcıbedir aşireti çadırında bulunduğunu öğrenir. Bir köylüyü de şehit eder. Kararlaştırıldığı gibi gece yarısından sonra Halil efe, adamlarıyla birlikte oradan ayrılır. Diğerleri de belirlenen saatte ayrılmaya hazırlanırken, Yunanlılar tarafından basılırlar. Baskının birden bire olması nedeniyle erlerin her biri bir yana dağılır. İbrahim Ethem bey, kendisinden önce Makbule'yi kurtarmaya çalışmaktadır. Onar adım ara ile ateş ede ede çekilirler. Çemberin dışına çıkıp uygun bir yerde arkadaşlarıyla buluşurlar. Üç şehit, üç de esir verdiklerini öğrenirler. Şehitlerden biri Makbule'dir. Tarih 17 Mart 1922'dir.
Makbule için dökülen gözyaşları...
İbrahim Ethem bey, onun ölümü hakkında şunları yazıyor: “Halil Efe'nin eşi makbule Hanım, başından aldığı bir mermi sonucunda şehitlik rütbesini almıştır. Biz onu kurtarmak için Pehlivan Ağa ile beraber düşman çemberi içinde hayli zaman kalmış ve Yunus Çavuş ile tehlikesiz mevkilerden sevk etmiş iken gayet uzaktan gelen bir mermiye kurban olmuştu. Bu kayıp bize ve özellikle kocasına pek ziyade tesir etmiş ve bunun için ağlamadık kimse kalmamıştı.” İbrahim Ethem Bey bu durum karşısında Abdülhak Hamit'in; “ Bir gerek alemde kadın ve erkek” beytini hatırlar. “İşte bu kadar ideal, millici, mefkureci olan Makbule Hanım'ı ne yazık ki Akhisar'la Sındırgı'ya sınır, teşkil eden Kocayayla'da defnettik.” diye yazar.
Toprağa verme sırasında bütün erler çocuk gibi ağlarlar. “Nasıl ağlamasınlar ki” diye yazıyor akıncılar komutanı, “Sekiz ay dağlarda, karda, çamurda bizimle birlikte gezmiş, yatmış, düşmanla savaşmış, kadın olmakla beraber, milli istiklal mücadelesinin başarıyla sonuçlanmasına kadar kanaat getirerek azim ve sebat ile erkeklere büyük bir örnek ve teşvik kaynağı olan bir arkadaşı kara toprağa, kanlı elbiseleri, kanlı çizmeleri ile gömüyor ve kocası da mezarının başında kendinden geçmiş olduğu halde avazı çıktığı kadar feryat ederek ağlıyordu. Nasıl ağlanmaz ki, 22 yaşında olan genç Gördes kızının gür ve kumral saçları başından ileri yere uzanmış, zalim düşman kurşununun akıttığı beyni bu uzun saçlar üzerinde bir nur gibi akmış, hayata doymak değil, henüz hayatın zevkini tatmaya başlamış ve görmüş gözleri yarı açık, süzgün ve ağlar bir vaziyette. Bu hazin levha ve matem karşısında ağlamamak mümkün mü? Önce Türklük, Türk kadınlığı, sonra Gördes, üçüncü olarak da ailesi Makbule Hanım ile ne kadar övünse yerindedir. Bu asırların, kuşakların nadir yetiştirdiği, milli mücadelenin doğurduğu bir kişilik idi. Öyle ümit ederim ki; bu kadının adı milletin hatırasında unutulmaz.
İki ay sonra Halil Efe de şehit!
Makbule'nin öcünü almaya yemin eden eşi 12. Müfreze Komutanı Halil Efe, yurdun kurtuluşunu göremeden Makbule'den tam iki ay sonra Selendi'nin güney sırtlarında kuşluk vaktinden geceye kadar devam eden çarpışmada bir kaç arkadaşı ile birlikte şehit olmuştur. Cesedi düşman eline geçmesin diye sekiz saat at sırtında taşınarak Yağcı dağının ıssız bir yerine götürülüp arkadaşlarının gözyaşları arasında toprağa verilmiştir. Mezarının yeri bilinmiyor.
Makbule'nin yıllarca nerede olduğu bilinmeyen mezarı, bir kaç yıl önce yapılan bir araştırmayla bulunmuştur. Feridun Bayram'ın hazırladığı “Geçmişten Geleceğe Gördes” kitabında mezarın resmi vardır. Gördesliler Makbule'yi unutmamışlar ve onun adına bir park yapmışlardır. Gördesliler ayrıca hükümet alanına Makbule ve Halil Efe'nin bir heykelini dikmişlerdir. Gördes'te onun adını taşıyan bir okul da vardır. Gördes kızı Makbule, yalnızca Gördeslilerin değil, bağımsızlığına düşkün kadınların ve milletin övüncüdür.
Cahit Çaka, 1948'de yayımladığı “Tarih Boyunca Harp ve Kadın” adlı kitabını Gördesli Makbule'ye ithaf etmiştir.
Kaynak:
1-Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, 3.Basım, İstanbul, 2007,Remzi Kitabevi,s.303.
2-İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akıncıları, Ankara, 1978, Türk Tarih Kurumu,s.212-214
3-Feridun Bayram, Geçmişten Geleceğe Gördes, İzmir, 2008, Gördesliler Derneği Yayını, s.58.
4-Cahit Çaka, Tarih Boyunca Harp ve Kadın, Ankara, 1948, s.57.